İzmir Kemeraltı Çarşısı; günümüzdeki 'AVM 'ler gibi sadece alış verişin yapıldığı katı ticaret kurallarının hüküm sürdüğü, kapalı bir mekandan ibaret olmayan, içerisinde hayatı, yaşanmışlığı, dostluğu, geçmişi, gün ışığını, imdat esintilerini, ayaklarına düşen güz yaprakların barındıran cıvıl cıvıl ufku gönlü açık tarihi bir çarşıdır.
Türkiye'nin incisi olan Güzel İzmir, bağrında 7000 yıllık bir geçmişi olan dünyanın en büyük açık hava çarşısını barındırmaktadır.
Şu an ki çarşı kimliği 1600'lü yıllara kadar uzanmaktadır.
O yıllarda ticaret yapan deve kervanları çarşıda bulunan hanlarda konaklar, tüccarlar mallarını bedestenlerde pazar eyler, diğer illere mallarını buradan sevk eder, İzmir'in ticaretini oluştururlarmış.
İzmir Limanı ile çarşının yakın olması da ticaretin bu topraklarda büyümesine gelişmesine imkan sağlamıştır.
Kemeraltı Çarşısı'nın en büyük özelliği labirenti andıran iç içe geçmiş daracık sokaklarıdır.
Sokaklar sokak içinde, yollar yol içinde, mekanlar mekan içinde , zaman zaman içinde akıp gider.
Ne yalan söyleyeyim doğma büyüme İzmir' de yaşamama rağmen her Kemeraltı'ndan geçişimde içi içe geçmiş sokaklarında yolumu şaşırır mekanlar içinde zaman içinde kaybolur giderim!
Sabahları dingin durgun olup, öğleden akşama kadar dalgalanan çarşı geceleri kendini dinleyen kendini yenileyen bir masmavi bir deniz olur, İzmir'in güzel insanlarını bekler.
Konak tarafından Kemeraltı'na girmek için sırtınızı saat kulesine verip Valilik Konağı'nın yanından Kemeraltı'na hiçbir detektörden geçmeden, 'XR' cihazlarına takılmadan, özgürce giriş yapar kalabalıklara karışıverirsin. Duvarların, sınırların, katların olmadığı çarşıda dolaşmak insana büyük bir özgürlük hissi verir.
Konak tarafından ilk girişte sizi 'Yeni Şükran Oteli' karşılar geçmişin yorgunluğu taşıyan yüzyıllık ihtiyar çehresiyle. Bir çok konuğu, bu otelin odalarını uzun yıllar yuva edinmişlerdir. Hala hayatlarını burada idame ettirmeye çalışan konukları bulunmaktadır. Hayatın içinden gelen birçok yaşanmışlık bu odaların duvarlarında yerli yerinde durmaktadır. Konak tarafından ilk girişte sizi 'Yeni Şükran Oteli' karşılar geçmişin yorgunluğu taşıyan yüzyıllık ihtiyar çehresiyle. Bir çok konuğu, bu otelin odalarını uzun yıllar yuva edinmişlerdir. Hala hayatlarını burada idame ettirmeye çalışan konukları bulunmaktadır. Hayatın içinden gelen birçok yaşanmışlık bu odaların duvarlarında yerli yerinde durmaktadır.
Yolu çarşıya düşenlerin ilk fırsatta bu otele uğramalarını, işletmecisi ile tanışmalarını tavsiye ederim. Eğer yolunuza düşmezse bu oteli konu edinen TRT belgeselini mutlak izlemenizi öneririm.
Arkanıza saat kulesini alıp Anafartalar Caddesi üzerinden yüzyıllık Şükran Oteli’ni ve Kemeraltı Karakolu'nun binasını geçtikten sonra yolun sonunda karşınıza tarihi mermer yapısıyla Sinanzade Kemeraltı Sebili çıkar. Günümüzde sebil işlevini yitirmiştir ama mimari yapısı hala ayaktadır. Çocukluğumda İzmir güneşinin yakıcı olduğu sıcak yaz günlerinde hararetimi bu sebilden içtiğim su ile geçiştirirdim!
Sebile ulaştığınızda sola dönerseniz tarihi Kemeraltı Camii’nin yanından Hisarönü, Kızlar Ağası Hanı, Çankaya tarafına ulaşırsınız. Sağ tarafa yönelirseniz de Salepcioğlu Hanı, Kestelli Yokuşu, Havra Sokağı, Balık Hali, Kestane Pazarı, Şekerciler Çarşısı, Mezarlıkbaşı, Agora tarafına çıkarsınız.
İzmir'in hanımefendileri, beyefendileri, güzelleri, yakışıklıkları;
İmbat esintileri deniz kokuları arasında çarşıda gezinirken kendilerini Hisarönü'nde fincanda pişen dibek kahvesinin köpüğünde;
Kuytu bir çay ocağında, kıyasıya yapılan tavla oyununun zarlarında;
Bir çınar gölgesinde, sokak çalgıcılarının dokuz sekizlik şarkılarında;
İzmir Gevreği'nin ve 'Boyoz'unun çıtırdısında, bir dost sohbetinde, şadırvan çeşmesinin serinliğinde, Havra Sokağı'nda taze meyve sebze satılan tezgahlarında, bir esnafla kıyasıya yapılan pazarlıkta, balık tezgahlarında çupra, levrek seçerken, dededen toruna geçen bir esnaf lokantasının bol kepçe çorbasında;
Demirci ustasının alın terinde, ahşap ustasının el emeğinde, bir terzinin bir hattatın göz nurunda ,minarelerden okunan ezanların saba, hicaz ve rast makamlarında, Havraların geometrik motiflerinde, ağızda eriyen İzmir Akide Şekeri'nin hoş tadında buluverir.
Uzun lafın kısası tarihi Kemeraltı Çarşısı'nda ne ararsan onu bulabilirsin.
Esnaf tabiriyle yok yoktur!
Kemeraltı'nın lezzet duraklarını meşhur tatlarını değinmeden yazımızı tamamlayamayız!
Hisarönü Şambalicisi'nin odun ateşinde bakır tepsilerde pişen şambali tatlısını;
Mennan Pastanesi'nin dondurmasını;
Küçük Demirhan' da Ali Usta'nın yaptığı koruk şerbetini;
Bizim Lokantısı'nın balık çorbasını, Kısmet Lokantası'nın tencere yemeklerini;
İlyas Gönen'in aromatik kuru kahvesini, Elgani Ezmecizade'nin badem ezmesini, Kemeraltı Turşucusu Tahsin' in çeşit çeşit turşularını;
Söğüşçü Mustafa'nın kuzu kelle söğüşünü, Kuyum ve Numan pidecilerinin pidelerini, Yudumla Şerbetçisi'nin karadut şerbetini;
Altan Manisalı'nın kendi ürettiği helvalarını tatmadan yapacağımız çarşı gezintisinde damağımız tatsız tuzsuz kalır.
Bünyesinde çeşitli dinsel ve etnik kültürleri yüzyıllardır hoşgorü ile içinde barındırmayı başarmıştır.
Bugünkü Havra Sokağı ismini 1400 lü yıllarda İspanya'dan, Portekiz'den İzmir e gelip Mezarlıkbaşı Semtine yerleşen Yahudi vatandaşlarımızın dini inançları gereği inşa ettikleri havralardan almıştır.
Günümüzde Eski esnaf kültüründen uzaklaşılsa da eski ticaret günleri unutulsa da, tarihi mimari dokusu korunamasa da , AVM'lerle rekabet etmekte zorlansa da, zanaatkarları azalsa da her şeye rağmen İzmir in gezilesi görülesi yaşanası çarşısı pazarı olmaya devam edecektir Kemeraltı Çarşısı.
Kemeraltı Çarşısında yaptığım her gezinti ruhuma bedenime iyi gelir içimi ferahlatır, gönlümü hoş kılar!
Hiçbir AVM'de bulamadığım tadı kokuyu burada bulurum. Daracık iç içe geçmiş sokakları, hanları bedestenleri, sebilleri beni benden alır uzak diyarlara götürür.Dertlerimi ,tasalarımı, kaygılarımı kuytu bir köşeye bırakır.Bir kaşif, bir aşık ,bir şarkı, bir sarhoş oluveririm!
Bir de çarşıdan ayrılışım İzmir'in gülkurusu günbatımına denk gelir de dilime de İzmir Kavakları türküsünün ''İzmir'in kavakları dökülür yaprakları bize de derler çakıcı yar fidan boylum'' nağmeleri takılır, güvercinlerin kanat vuruşlarına ,martıların çığlıklarına, körfez vapurlarının siren nidalarına ,cıvıl cıvıl İzmirlilerin seslerine karışır ince bir saza dönüşüverirse değmen artık benim şen olan gönlüme!
İşte böyle güzellikleri yüzyıllardır bizimle paylaşan Kemeraltı kendi kaderine terk edilmeyecek kadar kadar vefalı bir dost , unutulmayacak kadar candan bir sevgilidir.
Bu yazımı okuyan sizlerin zaman zaman Kemeraltı Çarşısı'na yapacağınız ziyaretlerle gönlünü almanızı ihmal etmediğinizi göstermenizi rica eder, esenlik dolu günler dilerim.
Henüz Yorum Yapılmamış. İlk Yorumu Siz Yapmak İstermisiniz ?